Paylaş |
|
Tweet |
Kanunî Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a yaptırdığı camidir. İstanbul’da Beyazıt’la Şehzadebaşı arasında, Haliç’e bakan tepelerden birinin üzerindedir.
Caminin yapılmasına 1549’da başlanmıştı. Aradan yıllar geçtiği halde bitmiyordu. Çünkü Sinan daha birçok yapılarla uğraşıyordu. Kanunî cami iki aya kadar bitmezse Sinan’ın başını vurduracağını bildirdi. Bunun üzerine Sinan bütün Öteki yapılarını durdurarak binlerce ustasını, işçisini bu işe koştu. Söz verdiği gibi, 2 ay sonra caminin anahtarlarını padişaha teslim ettî. Kanunî, Sinan’ın göz kamaştırıcı eserini bitmiş görünce, «Bu camiyi açmak şerefi şenindir» diyerek anahtarları ona uzattı.
Süleymaniye Camisi mimarlık, taşıdığı, yüksek mâna ve zariflik bakımından Ayasofya’dan üstün tutulur. Esas giriş yerinin karşısına gelen kapının üstündeki sarkıt biçimi süsler eşsizdir. Büyük kubbenin ön ve arkasında ikişer yarım kubbe, bunların yanında da sağlı, sollu beşer tane küçük kubbe vardır. Büyük kubbe granitten dört sütun üzer indedir: Sinan bu sütunlardan birinin BizanslIlar’ dan kalma Kıztaşı olduğunu, büyük zorluklarla yerinden sökülüp oraya getirildiğini, İkincisinin İskenderiye’den, üçüncüsünün Baelbek’ten, dördüncüsünün Topkapı Sarayı’ndan getirildiğini anlatır. Mihrap ak mermerdendir. Mimber, mihrap, hünkâr ve meyzîn mabfelleri de yüksek birer sanat eseridir. Mihrabın iki yanındaki altın kaplamalı büyük şamdanların da eşi yoktur. Çoğu çiçek resimleriyle, zarif nakışlarla süslü renkli camlar, bu İşte usta olan sarhoş İbrahim’in eserleridir. Kitabeler de nefî’sbr. Bunlardan, iki kapının üstünde olanları hattat Karahisarî yazmıştır. Caminin iki tare kişer, iki tane de üçer şerefeli dört minaresi vardır. Şerefelerin sayısı camiyi yaptıran Kanunî’nîn 10. Osmanlı padişahı olduğunu gösterir.
Caminin yanında 4 medrese, bir darülhadis, bir okul, bir hastane, bir imaret, bir okuma odası, bir tıp medresesi, bîr kütüpane, bir kervansaray, bir hamam, bir de sebil vardır ki bunlara «Süleymaniye Küllîyesİ» derir.